RESİM SANATINDA ZAMAN VE MEKAN

Makaleler

RESİM SANATINDA ZAMAN VE MEKAN

Resim sanatında zaman ve mekan kavramlarının ele alınışı, insanlık tarihinin sosyolojik, psikolojik, felsefi, bilimsel ve teknolojik değişimlerine paralellik gösterir. Sanat tarihine bakıldığında resim sanatı, mekan olgusunun temsiliyeti  konusunda farklı seçenekler öne sürmüştür.

Perspektifin, Rönesans ile resimde matematiksel doğrulukla ele alınmaya başlamasından önce mekan duygusu resimde ikonografik göstergeleri dolaylı yoldan vurgulamanın ötesinde pek karsımıza çıkmaz. Rönesans’ı hazırlayan pek çok neden sonuç ilişkilerinden biri de, insan ve doğa arasında ki bütünlük ilişkisinin kavranması ve bunun yol açtığı sonuçlardır. Resim sanatında perspektifin resme girmesinden neredeyse bir yüzyıl evvel, mekan ve resmi yapılan kişiler, objeler arasında ki fiziksel gerçekliğe uygunluğun temsiliyeti resim sanatında bir problem olarak karşımıza çıkar.

 

Perspektifin resim sanatına girmesi ile sanatçıların doğa ve insan arasında aradıkları bütünlük duygusunun yüzeyde mükemmel bir yanılsama ile çözümlendiği görülür. Mekan kavramının resmin bir elemanı olarak algılanması ile birlikte zaman kavramının da resmin içine girmeye başladığı söylenebilir. Rönesans resmi kişileri ve konuları adeta bir fotoğraf makinesine en iyi, en dengeli haliyle poz verdirmiş gibi ele alır. Bir başka deyişle, burada amaç yaşanılan her hangi bir anı değil ama var olunan en iyi hali sonsuz kılmaktır. Zamanla bir hesaplaşma söz konusudur. Akıp giden zamana karşı dondurulmuş, korunmuş en mükemmel an. Rönesans bir umut çağıdır ve resimlerde dondurulan o en mükemmel anları gelecek için vaat eder.

 

Barok çağa gelindiğinde insanın doğa, toplum ve yaşam konusunda düşünceleri artık, Rönesans insanının kendine sonsuz güveni ve gelecek hakkında ki iyimser duyguları kadar parlak değildir. Barok çağ eskiye göre çok hızla gelişen toplumsal çalkantıların, doğal felaketlerin ve insanları şaşırtan hatta korkutan bilimsel gelişmelerin etkisinin tüm Avrupa üzerinde yayıldığı bir devinim ve hareket çağıdır. Barok sanatçılar artık mükemmel bir anı belgelemek yerine, bu devingen çağın içinde olup bitenleri yakalamak ve bu devinimi resim için asıl konu haline getirmeye başlamışlardır. Rönesans resmi gibi, Barok resim de konularını büyük ölçüde dini konulardan almakla birlikte, Rönesans da asıl özne olan bu konular, Barok resimde adeta devinimi, hareketi, duyguyu anlatmak için kullanılan araçlar haline dönüşürler.Barok resimde neşeli, şımarık, kibarlık ve şatafatı aşırılık düzeyine taşımış saray yaşamını ele alan resimlerin dışında kalan diğer resimlerde ele alınan duygular dehşet, şaşkınlık, tedirginlik ve melankoli gibi pek de olumlu olmayan çağın insanlar üzerinde ki etkisini anlatan şiddetli duygulardır. Bu yüzden Barok resim hem neşeli saray yaşamını ele alan tablolarıyla hem de diğer yanda duran trajik hikayelerle adeta bir tiyatro sahnesinde fotoğrafçının aniden yakaladığı anlık pozları hatırlatır. Hiçbir nesne tesadüfen mekanda yer almaz ancak süregelen bir hareketliliğin içinde her hangi bir andır resimde yakalanan. Barok resim her ne kadar izleyiciyi bu tesadüflerden uzak tercihleriyle, izleyiciyi bir tiyatro seyircisi gibi dışarıda tutuyor gibi görünse de aslında diğer bir açıdan ele alındığında seyirciyi de bir oyuncuya dönüştürerek sahnenin içine dahil etme yolları aramış ve çeşitli önermeler ileri sürmüştür. Böylece mekan, zaman ve izleyici arasında farklı bir ağ kurmanın yollarını aramıştır. Barok resimle birlikte mekan ve nesnenin zamana ilişkin aidiyeti farklı bir açıdan ele alınmaya başlamış oldu.

 

Modernizim bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sonucunda toplum yaşamında yeni bir algılama düzeyinin de doğal olarak başlangıcı oldu. Teknoloji sonucunda gelişen makine ve araçlar insanın fiziksel dünya da daha önce deneyimlemediği yüksek hızla tanışmasına, dolayısı ile de farklı bir zaman algısıyla yüz yüze  gelmesinde rol oynadı. Fotoğraf makinesinin icat edilmesinden sonra iki boyutlu yüzeyde perspektif yaratma kaygısı resim sanatı açısından önemini kaybetmiş oldu. Empresyonizmle birlikte sanatçılar resim yüzeyinde, artık sadece duyulara yönelik olmayan, mekan ve zaman ilişkisini düşünsel bir kaygıyla ele almaya başladı.

Çağın gereği olarak, resim yüzeyinde ele alınan konular ve irdelenen sorunlar da 19. y.y. ile birlikte çok çeşitli açılardan hızla farklılaşarak ortaya çıktı. Kübizm’de nesnenin mekana  aidiyetinden çok zamana aidiyeti bir sorunsal haline geldi ve resim sanatında soyuta giden yol da açılmış oldu. Analitik bir anlayışla çoklu görme pratiklerini geliştiren Kübizm de nesne ve mekan arasında ki ilişki görsel olmaktan çok zihinsel bir işleme yönelir. Soyut resim özellikle Mondrian ve Kandinsky’de nesne ile bağlarını kökten koparırken mekan algısını da resmin dışında bırakarak tamamen değişime uğrattı.

 

Mekan algısına farklı radikal bir bakış açısı getiren sanat akımlarından biri de Sürrealizmdir. Sürrealizm de mekan gerçekle düş arasında bağlantı kurmayı sağlayan bir köprü görevi görür. Resim yüzeyinde alışıldık mekan algısını deneyimlememize karşın, bu mekan içinde yer alan nesneler oluşları ve konumları ile fiziksel gerçekliğe uymazlar. Mekan, nesne ve zaman arasında kurulan bu yeni ilişki de üçüncü boyut algımızda önemli değişimlere neden olmuştur.

 

Dada, özellikle Duchamp yapıtı mekanla doğrudan bütünleştirerek sunar. Fiziksel mekan artık yapıtın kendisine dönüşmüştür. Zaman da bu mekanda akıp gitmekte, ama bir sanat eserine dönüşen mekanda, sanat eseri dördüncü boyutu; zamanı da eserin içine dahil etmiştir. Duchamp’ın başlattığı bu süreçte yapıt, ister land- art da olduğu gibi doğrudan fiziksel dünyanın döngüsündeki zamanın bir parçası, ister Kuruger’in sözcük sanatında olduğu gibi fiziksel dünya da düşünsel bir ifadenin nesnelliği olarak karşımıza çıkar. Her durumda, ilerleyen zaman hem esere olan etkisi ile algılanabilirliği, hem de bu etkiyle yapıtta yarattığı değişimlerle bir oyuncu haline dönüşmesi ile mekan algısına göre bir öncelik kazanmıştır.

 

  1. y.y. la birlikte teknoloji ve bilimin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan dijital ortam, sanal mekan olgusunu yaşamımıza sokmuştur. Elbette bu yeni algı biçimi de günümüz sanatçısı için bir sorunsal haline dönüşmüştür. Günümüzde, artık zaman-mekan iç içe girmiştir. Mekan da zaman da  sanallaşmıştır.  Küreselleşme çağında mekan aidiyetini kaybetmiş zamandır artık.