Gölge Bellek/Ara Durumlar
Devabil Kara’nın sanatı, geçmişte yaşanmış ve var olmuşların anda bıraktıklarıyla, varlığın göstergesi olan izler ve gölgeler üzerine kurgulanmaya devam ediyor. Şu anda burada var olan ve oluşanı, var olanla değil; varlığın yoksunluğu ile tanımlamaya çalıştığı kişisel bir mitolojiyi zaman içerisinde artık izleyicisine mal etmiş görünüyor. Tekrar tekrar resimlerinde görmeye alıştığımız birtakım varlık ve çağrışımları, artık Devabil Kara izleyicisi için de, belleğin içine kodlanmış verilere dönüşmüş durumda. Atölyesinin objelerinden biri olan, sanat yolculuğunun en başından beri kullandığı sandalyesinin gölgesi, doğanın belleğine gönderme yaptığı hayvan ve bitki imgeleri, mekân çağrışımları bunların en göze çarpanlarından birkaçı.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri öğrendiği bilgiyi zihinsel bir işlemden geçirip yeni bilgiye dönüştürebilmesi, soyutlayabilmesi ve bunu gelecek nesillere aktarabilmesi. Bellek, insan olmanın ayırt edici özelliği, düşünmenin ön koşulu.
Sanatçı uzunca bir süredir insan belleğinin tam olarak kodlayamadığı hatta kendi belleğine ait olmayan doğanın, yaşamın zihninde kalan izlerden yola çıkarak edindiği bilgi ve çıkarımlar üzerine yoğunlaşmış gözüküyor. Bellek, bilim adamları tarafından farklı şekillerde sınıflandırılmakta. Bu yaklaşımlardan biri de, belleği bireysel, kolektif ve kültürel olarak ele almak. Devabil Kara’nın izleri ve gölgeleri de kişisel deneyimlerden, kendi belleğinden, kendi mitolojisinden yola çıkarak kolektif belleğe, oradan da kültürel belleği oluşturan izler ve gölgelere doğru yol alıyorlar. Sanatçının atölyesindeki sandalye, kişisel belleğe dair bir imge iken, kolektif bellek için simgesel anlamlara bürünüyor. Kültürel belleğin izinin ise mimari formlar ve mekân tasarımlarında aramamız mümkün. Kültürel bellek, kişisel ve toplumsal belleğin yakın geçmişe olan bağının ötesine geçerek nesiller, çağlar karşısında zamana karşı meydan okur. Başta mimari yapılar olmak üzere kültüre dair kalıcı olan her ne varsa, kişiler veya toplumlar unutsa da hafızayı tazelemek için kodlandıkları yerde insanı sabırla bekler.
Geçmişin izleri zaman geçtikçe fiziksel yıpranmaya ve değişime uğrar, Kara resimlerinde kâğıt hamuru, mum gibi organik malzemeleri tuval yüzeyi ile birleştirerek bir anlamda yaşayan resimler yapıyor. Zaman resimlerdeki dokuları çok ağır bir şekilde değişime uğratıyor. Sanatçının yarattığı izler ve gölgeler bir gizem perdesi arkasında değişime uğrarken izleyicinin hafızası için yeni önermeler taşıyor. Bu resimlerde bir sonuç, son yargı yok, insan bilincinin ve kavramasının kendini yenileme ritmine uyum göstererek belleğimizde değişken oyunlar oynuyorlar.
Son dönemde sanatçı yeni bir yöntemi de resim diline katmış. Küçük çizgilerle bir çeşit puantilizmi anımsatan bu resimlerde, sabırla üst üste gelmiş çizgisel doku ile oluşturulmuş geometrik kompozisyonlar ile karşılaşıyoruz.
Geometri doğada olmayan zihnimizde yarattığımız soyut kavramların dili. İnsan doğayı geometri ile kontrol edip, başkalaştırıyor, kullanılabilir mekân ve nesneleri geometrinin esaslarını kullanarak nesnelleştiriyor. Geometrik formların üzerinden hangi izler, hangi gölgeler geçerse geçsin ve malzeme ne kadar deforme olursa olsun geometrinin izini bulduğumuz her yapıt kendi soyut bütünlüğünü zamana karşı koruyor. Hafızanın ve doğanın oyunlarına karşı insan düşüncesinin ürünü akıp giden, değiştirip başkalaştıran zamana direnç gösteriyor.