GÜNCEL SANAT, GENÇ SANATÇI VE TASARIMCILAR, YENİ ÖNERMELER

Makaleler

GÜNCEL SANAT, GENÇ SANATÇI VE TASARIMCILAR, YENİ ÖNERMELER
MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 4.ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ SERGİSİ

Dış dünyanın optik karmaşası fiziksel bir güç alanı oluşturur. İnsanın gözü bu güç alanı içerisinde sürekli bombardımana tutulmaktadır. Dış güçlerin bu optik etkilerini sinir sistemimiz sayesinde algılar ve bunu iç dünyanın kuvvetleriyle özümseyerek kendi değer ölçülerimize göre şekillere ve figürlere dönüştürürüz.

Günümüz dünyasında özellikle göze ve kulağa hitap eden yeni teknolojik araçların kullanımıyla oluşturulan çağımıza özgü estetik değerler yeni görsel duyumsamalar ve algı yöntemleri geliştirmemize neden olmuştur. Özellikle dijital ortamda oluşturulan estetik değerler doğal ortamlarda ki görsel ve işitsel değerlere sahip değillerdir. Dolayısıyla bu değerleri algılama yaklaşımımız, geleneksel yöntemlerle üretilen değerlere yaklaşımımızdan farklı olacaktır. Diğer yandan bilimsel gelişmeler de duyu tanımında ve geleneksel beş duyu anlayışında farklı bakış açıları geliştirmektedir. İç algılar, mekanik algı gibi yeni algıların varlığı çağımızın değerlerini daha kolay anlamamızı sağlıyor. Bu da bu günün sanatını oluşturan genç sanatçıların yeni donanım ve kavramlar karşısında geliştirdikleri yeni tavrın, aslında doğal bir sürecin sonunda gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor. Geçmişe oranla daha fazla kavramsal ve görsel kargaşa içerisinde kendilerine yeni ifade biçimleri yaratmaya çalışan genç sanatçılar, geçmişten çok bugüne bakarak hayatı dünden daha farklı kavramaya çalışmaktadırlar.

Sanatçının geçmişten günümüze peşinden koştuğu şeyin nesnellik olduğu savından yola çıkarsak bugünün sanatçısının yeni teknoloji ile vardığı nesnellik anlayışının geleneksel olandan oldukça farklı olduğunu görmekteyiz. Geçmişe göre daha çok nesnenin bilgisine varmaya çalışan bu nesnellik, hem görsel ve hem de işitsel farklı algılama isteği içerir.

Çağımız ürettiği teknoloji; yeni görme biçimleri, algılama yöntemleri ve yaşamı farklı kavrayış düzlemlerini de beraberinde getiriyor. Artık bilgi toplumlarından söz ediyoruz. Çağı yakalamak ancak üretilen bilgileri kavramaktan geçiyor. Böyle bir ortamda gelecek kuşakları yetiştirmek adına eğitim kurumlarına çok önemli görevler düşüyor. Genç nesillerin hem birey olmak, hem de evrensel olana uyum gösterme arasında ki dengeyi kurmalarında yol gösterici olacak eğitim modellerini üretmek üniversitelerin görevidir.

Evrensel olma ve yerelliğini koruma çizgisinde öğrencilerine küresel dünyada yaratıcı kimliklerini özgüvenle kanıtlama yolunu açan bir etkinliğe ev sahipliği yapan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, sanat ortamına yeni önerilerle hareket kazandırmaktadır. 1997 yılında ilkini gerçekleştirdiği ve her üç yılda bir yapılan Uluslararası Öğrenci Trianeli genç sanatçı ve tasarımcı adaylarını bir araya getirme konusunda katılım açısından olduğu kadar iş önermeleri açısından da dünyanın en büyük öğrenci etkinliklerinden bir tanesidir. 05 Haziran 2006 tarihinde açılışı yapılan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 4. Uluslararası Öğrenci Trianeli otuz dört yabancı ülkeden 53 ve Türkiye’den 18 sanat ve tasarım okullarının katılımıyla gerçekleşmiştir. İstanbul’un dünya sanat ortamında son zamanlarda kazandığı yadsınamaz ivmeye Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin bünyesinde gerçekleşen bu trianelde önemli bir katkı yapmaktadır. Bu etkinlik katılımcı öğrencilere deneysel çalışmalarını izleyici ile buluşturma, izleyiciyi yeni görsel önermelerle karşılaştırma olanağını vermenin yanı sıra bünyesinde gerçekleştirdiği “Küresel/Yerel: Küreselleşme çağında sanat, kültür, kimlik” başlıklı sempozyumla da teorik alanda tartışma platformuna katkıda bulunmaktadır.

4. Uluslararası Öğrenci Trienal Sergisi dört farklı sergileme alanında (M.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Galerileri, CKM (Cadde Bostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi), Capito alıveriş merkezi ve Valide-i Atik Külliyesinde 27.06.06 tarihine kadar devam edecektir. 2003 yılında yapılan 3. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Uluslar arası Trianel sergisinde kullanıma açılan Mimar Sinan yapısı olan Tarihi “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı”, Nurbanu Sultan Tarafından Mimar Sinan’a Yaptırılmıştır. Bu mimari eser 4. Uluslar arası öğrenci Trianel’ine de ev sahipliği yapmaktadır. Bir dönem akıl hastalarının tedavisi için bir hayır kurumu olarak, 1865’te İstanbul’da görülen kolera salgınında hastane olarak, kullanılmıştır. Daha sonra askeri depoya dönüştürülmüş ve 1978’de Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş. “Dar-ül Hadis” bölümü bu tarihten itibaren cezaevine dönüştürülmüştür. Yapının aşhane, darphane ve kervansaray bölümleri ise meslek lisesi öğrencilerine ev sahipliği yapmıştır. Toptaşı “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı” Günümüz genç sanatçı adaylarının sanat sunumlarıyla eski ve yeniyi buluşturması açısında önemli bir merkez konumundadır. Uzun süre kullanılmadığı için zamana karşı gösterdiği direnci, zamanın olumsuz izlerini hayret, şaşkınlık ve hayranlık dolu karışık duygularda izlediğimiz yapı ev sahipliğini yaptığı yeni sanat önermeleriyle bir çekim alanı oluşturmaktadır.

Sergide Küreselleşmenin bireyleri birbirlerine nasıl yaklaştırdığı hatta benzettiği yerel olanın evrensellik adına kaybolduğu gözlemlendiği gibi katılımcı kurumların eğitim sistemlerinin belirleyici tutumları hakkında da fikir vermektedir.

Bu 4.Trianel’de en belirleyici tavır, iletişim teknolojilerinin ve gereçlerinin hem malzeme olarak kullanılması hem de gündelik yaşamın içinde kapladıkları alanların sorgulanması olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanat dünyasında yeni deneysel alan oluşturan bu araçlar sanatçıların yeni imgeler oluşturmalarına olanak sağladığı gibi sanat anlayışlarında da kaçınılmaz olarak değişikliğe neden olmuştur. Görüntü ve ses boyutu gibi iki temel öğenin birlikteliğini oluşturan Video Art’ın genç sanatçılar tarafından çoğunlukla tercih edilmesinin birden çok nedeni olduğu kesindir. Bunlardan birkaçı; üç boyutlu görüntünün cazipliği, kolay ulaşımı, kısa sürede üretim ve üretilen görüntülerin en kısa sürede birden çok mekânda yanılsama olarak izlenmesi v.b.

Teknoloji aygıtları içerisinde en yaygını ve en etkilisi olan televizyon eğitim aracı olmaktan çok orta sınıfa hizmet eden onun kültürünü üreten ve bu sayede varlığını sürdüren bir iletişim aracı olmuştur. Bu yaklaşımın en önemli sonuçlarından birisi televizyon dizileridir. Hollanda Kraliyet Akademisi Resim Bölümü öğrencisi Maya Bekan’ın Toptaşı Külliyesindeki video yerleştirmesi televizyonun modern toplum bireylerini yalnızlığa itilmesi, yabancılaştırmasını sosyal problem olarak çalışmasında irdelemektedir. “7 Televizyon günü” isimli yapıtı aynı isimle yayınlanan bir televizyon dizisinden alıyor. Sanatçı 7 gün boyunca annesini diziyi izleyip kahvesini içerken gizli çekimle kaydetmiş. Çalışmasını sergilerken de annesinin yaşadığı konfora benzer bir ortam yaratmayı hedeflemiş. Televizyonun karşısına bir oturma gurubu kurarak izlenen yapıtın içerisindeki yaşamı, ev ortamının sıcaklığını soğuk galeri ortamında oluşturmaya çalışmış. Sanatçının annesini izlerlerken onun mutluluğuna izleyiciyi davet eden sanatçı bir tür uyuşturucu olma ve zaman kaybetme yergisini de birlikte ifade ediyor. Televizyon dizilerinin aynı olması özellikle gelişmekte olan ülkelerde, Doğu Avrupa ülkelerindeki bu sorunu bir oyun mantığıyla sunuyor. İzleyici açısında bir ayna oluşturuyor

3. Uluslar arası öğrenci Trianelinde “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı” gibi bir yapıya gelip de onun üslubundan ve belleğinden etkilenip iş üretmemek olur mu? 3. Uluslar arası öğrenci Trianeli’nde mimariyi kendine referans alan Alman Leipzig Görsel Sanatlar Akademisi öğrencilerinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri yapıtları hala belleklerde tazeliğini koruyor. 4. Uluslar arası Öğrenci Trianel’inde Almanya, Berlin-Weissensee Sanat ve Tasarım okulu öğrencilerinden Susanne Weck’in çalışması referans olarak yine yapının mimarisini alıyor. Sanatçı, yapının geçmişinde ki farklı dönemlere ait hikâyelerden etkilendiğini belirtiyor. Külliye’nin orta avlusunda gerçekleştirdiği iki yerleştirme de yapının geçmişine göndermeler içeriyor. Sanatçı, orta avluda yıllar önce ağaçlarla oluşturulmuş düzenlemenin ayrımına varmış. Bu düzenleme Selçuklu geleneğinden Osmanlıya geçmiş olan simetrik düzen anlayışının bahçecilikte uygulanmasıdır. Orta avluda tüm ağaçlar cinslerine ve konumlarına göre tam bir simetri içerisinde ekilip yetiştirilmişler. Zaman içerisinde, nedenin bilinmez, bu ağaçlardan bazıları ya kesilmiş ya da doğal olarak yok olmuşlar. Susanne Weck yapının mimari özelliği olan simetriyi bozan bu oluşuma yıllardan sonra karşı çıkan, onu bir yabancı gözü ile telafi eden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Ağaçların simetrisine tamamen uyarak, doğru cins ağacın fidesini, doğru noktaya saksılar içerisinde yerleştirmiş. Ağaçlar doğru yerlerinde ama saksı içinde hem tekrar ait oldukları yerdeler, hem de hemen gitmeye tekrar yerlerini boş bırakmaya hazırlar. Sanatçı bu düzenlemesinde aidiyet duygusu ile yersizlik yurtsuzluk duygusunu aynı anda izleyiciye yaşatıyor.

Sanatçı Dieter Lutsch’in bir sözünün izinden giderek “Allah derki: Nerede su varsa orada aynı zamanda hayat vardır” yargısından yola çıkarak Osmanlıda çeşmelerin mimarinin ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğine varır. Bu gerçekle “çeşme “ adlı çalışmasıyla mimarinin avlusuna bakan su oluklarına geçmişte olduğu gibi su vererek avluda su seslerinin oluşturduğu illüzyonla izleyiciyi geçmişi anlamaya, duyumsamaya çağırmaktadır.

Yapının geçmiş belleğinden etkilenen diğer bir sanatçı Yunanistan-Atina Güzel Sanatlar Okulundan Katerina Botsari. Kervansaray’ın hapishane olarak kullanıldığı yıllara izleyiciyi tekrar geri götürmek üzere yapıtını kurgulamış. . Sanatçı bu durumdan yola çıkarak mimarinin odalarından birini kovuşa dönüştürdüğü yerleştirmesi ile dikkat çekiyor. Odada renkli kağıt şeritler, huni, bellekleri tazeleyecek somya –yatak, ipler, tuval, raflar v.s Her eleman zamanın göstergeleri gibi. Sanki bir mahkûmun zamanla olan diyalogunu bizlere yansıtıyor. Bu hapishanede günümüzde çağının aydını olarak değerlendirdiğimiz pek çok kişinin de yatmış olması bizi zaman, kavram, algı ve değerler arasında ki karmaşık ilişki üzerinde düşünmeye zorluyor.

.
Ekolojik dengenin insanlar tarafından bozulması üzerine birçok film yapılmış, söylemler geliştirilmiş! Uyarılar yetmemiş, yürüyüşler, çeşitli eylemler yapılmıştır ve yapılmaya da devam ediliyor. Bu konuda duyarlılık gösteren genç sanatçılardan Yunanistan- Atina Güzel Sanatlar Okulundan John Papadolos’un yerleştirmesi Küllieye’nin bir odasında biyolojik ve jeolojik harita oluşturarak eyleme dönüşmüştür. Kâğıt üzerine mürekkep çizimleri, küçük hayvan figürleri, çimen gibi doğal elementlerle küçük bir evren oluşturmaktadır. İzleyicinin bu evrene bir şeyler eklemesine imkân veren düzenleme biçim ve boyut değişimleriyle görsel bir şölen oluştururken aynı zamanda doğa ile olan ilişkilerimizi tekrar sorgulamamızı sağlıyor.

Toplumsal gelişme süreci içerisinde oluşan bilgi birikimleri, ekonomik, politik ve sosyal olaylar sanatı, sanatçıyı etkileyen faktörlerin başında gelir. Sanatçılar insan yaşamını riske eden sosyal, ekonomik dinsel, politik olaylar karşısında sanat yapıtları, düşünceleri ve özel davranışlarıyla tepkiler gösterirler. Duyarlılığı toplumsal bir acıyı ifade eden Guarnica’nın yaratıcısı Picasso şöyle der: “Daima inanmışımdır ve hala inanıyorum ki manevi değerlerle yaşayan ve çalışan sanatçılar, hedef insanlığın ve medeniyetin en yüce değerleri olan bir çatışma karşısında tarafsız kalamazlar ve kalmamalılar.” A.B.D- Acron Üniversitesi Myers Sanat Okulundan Bernadette Hou’nun Toptaşı Külliyesindeki yerleştirmesi savaşın acımasızlığını bedene giyilen bir elbise üzerine yerleştirdiği altın renkli savaş askerleri ve dikenli tellerle desenlendirilmiş ve sembolleştirmiştir. Mimarinin kubbesinden sarkıtılan elbise giyen için rengin parlaklılığıyla çekici, desen ile şiddetin acımasızlığını ifadesi gibidir. Ateşten bir elbise, masum, parlak ancak bir o kadar da ölümcül.

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 4.Uluslar arası Trienal sergisi genç sanatçı ve tasarımcıların yeni ifade biçimlerini ve bakış açılarını ortaya koyması açısından oldukça önemliydi. Sergi kullanılan materyaller ve anlatım tercihleri açısından değerlendirildiğinde yerleştirme ve video art çoğunlukla tercih edilmişti. Dünyanın bir çok yerinden 360 öğrenci çalışmasıyla katıldığını düşününce genç sanatçılar tarafından bugünün sanatının nasıl belirlendiği ve geleceğin sanatına dair ipuçları görmek açısından önemli olduğu kadar sanat ve tasarım eğitimine yeniden bakmak, eğitimi çağın değerlerine göre yeniden oluşturmak gerekliliği ortaya koyması açısından da sanat eğitimcileri için kaçırılmaması gereken bir sanat olayıydı.

Sergi bir ölçüde bizi 1960’lardaki sanatsal üretimlerin toplumsal ve siyasal olaylarla etkileşim içinde olan durumunu hatırlatsa da bugünün genç sanat ve tasarımcılarının duyarlılıklarını ifade ediş biçimlerinin daha dingin ve daha sesiz olduğu gerçeği de gözlerden kaçmıyordu.

KAYNAKLAR
.Gibson James,”The perception of the visual world” Originally Publihed in 1950 by Houghton Mifflin Company, Boston.
. Devabil KARA, “Sanatçı Kişiliğinde Pisikolojik Algı” Sanatta Yeterlik Tezi, 1993
.Garaudy Royer, “Picasso-Saint-John Perse- Kafka”Panel yayınevi, çev. H.Doğan, 3.Basım,1991