GÖRSEL ALAN VE GÖRSEL DÜNYANIN ALGILANMASI
MakalelerGÖRSEL ALAN VE GÖRSEL DÜNYANIN ALGILANMASI
Yaşadığımız kapalı bir mekanda bildiğimiz objelerin boyutlarını, bize olan uzaklıklarını tespit etmeye çalışırız. Bu mekanda var olan her obje birbirleriyle ilişki içerisindedir. Bulunduğumuz mekandan dışarı baktığımızda ağaçlar, binalar vs .görürüz. İşte bunu görsel dünya olarak tanımlayabiliriz. Bu daha önce gördüğümüz, tanıdığımız sıradan günlük yaşantımızın dünyasıdır. Buradaki bütün cisimleri durağanlığıyla, katılığıyla, hareketleriyle ve konumlarıyla görürüz.
Eğer gözlerimizi objelerin kimliklerine aldırmadan tek bir noktaya bir perspektif çizer gibi bakar ve bütünü algılamaya çalışırsak görülen bu bütün görsel alandır. Görsel dünyayı görmek için bir çaba harcamamamıza rağmen görsel alan özel bir caba gerektirir. Çünkü görsel alan görsel dünya kadar tanıdık değildir. Görsel alanda objeler kontürlenmiş renk alanları gibi gözüktüğü halde görsel dünya tanıdık objelerle doludur.
Görsel alan ve görsel dünya, görmek diye bildiğimiz karmaşık işlemin birbirleriyle alakalı birer parçasıdır. İkisi de bakan gözün ışıkla lan ilişkisine dayanır. Aynı zamanda ikisinin de arasındaki fark küçümsenmeyecek kadar büyüktür.
Görsel alan ve görsel dünya arasında derinliğe bağlı farklılıklar kolaylıkla izlenebilecek farklılıklar değildir.Görsel alanının resimsel bir değeri vardır.Bu resimsel değer optik kurallar ile açıklanabilir.Bir resim hakkındaki fiziksel esas, üç boyuttaki objelerin iki boyutlu yansıtılmış bir karakter olmasıdır. Bu düşünceyle görsel alan ve görsel dünyayı karşılaştıralım.
Görsellik kelimesi bir açıdan bakıldığında, nesnelerin büyüklüklerinin mesafe arttıkça küçülmesidir. Diğer açıdan büyüklükleri ne olursa olsun aynı kalmasıdır. Bu iki durum izleyicinin pozisyonuna bağlı olarak olduğu gibi izleyicinin tavrına da bağlıdır. Ancak, büyüklüğün aynı kalması doğal şartlar altında görsel dünya ile değişmez, aynı sonuç objelerin şekilleri için de geçerlidir. Şeklin bilinen iki anlamı vardır; birinci anlamı üç boyuttaki objelerin yüzeyde tanımlanabilmesi için yansıtılmış şekli, daha alışıla gelmiş anlamı ise objenin hangi açıdan bakılırsa bakılsın değişmeyen şekli, yani derinlik şeklidir. Görsel dünya derinlik şekillerini içine alırken görsel alan yansıtılmış şekilleri içine alır. Bir objeye bir noktadan bakışımızı değiştirmeden odaklaştırırsak şeklinin değişmediğini görürüz. Eğer, bakışımızı değiştirip ikinci bir açıdan odaklaşırsak objenin şeklinin bir önceki bakışımıza göre değiştiğini görürüz. Farklı bakış açılarına göre şekli değişmeyen tek obje tam küredir.
Görsel dünyada gözlerimiz çevremizi tararken ilgimiz objelerin üzerinde toplanır. Bunlar bizim ilgimizi uyandıran ve davranışlarımızı etkileyen elementlerdir. Oysa bu objelerin arasındaki boşluklara ilgi göstermeyiz, hatta boşlukların ve arka planın bazen farkında bile olmayız. Ancak, görsel alana biraz ilgi gösterirsek bu iç boşlukların objeleri gösteren alanlar kadar bütünün parçaları olduğunu görürüz. Yansıyan alanda arka planın objelerden hiçbir farkı yoktur. Dünyayı izlerken kendimizi biraz zorlarsak objelere benzer olarak iç boşlukların da birer renk alanlarından oluştuğunu görürüz. Buna göre görsel alan renk alanlarından meydana gelmiş, düzensiz yamalardan oluşur. Bu fenomen hakkında Gestalt psikologları bir takım çalışmalar yapmışlardır. Doğal görsel çevre arka plana, figürlere ve düzgün şekillere bölünmemiştir. Pek çoğunda görülen alanın figür mü, arka plan mı olduğu belli değildir, bunlar birbirine yakındır. Bir obje kendisine yakın olan başka bir objeye arka plan olabilir. Daha büyük bir obje de iki objenin arka planı olabilir. Objelerin en büyüğü şüphesiz ki yer düzlemidir.
Birbirleriyle ilişki içinde olan arka plan fenomeninin görsel alan ve görsel dünya ile ilişkisine bakacak olursak bir objenin yüzeyi önüne gelen, diğer objenin yüzeyi tarafından azaltılır. Yani, baş ve gövde odaklanmış olduğu durumda görsel alanda bir yüzey diğer yüzeyin bütünlüğünü bozacak şekilde örter. Görsel dünyaya baktığımızda bir obje diğer bir objenin önündedir. Bu durumda objelerin konturlarındaki değişiklikler derinlik yanılgısını da değiştirir. Bitişik veya birbiri üzerine gelen yüzeyler arasında geçiş basamakları vardır. Şurası bir gerçektir ki, geometrik formlar gibi şekiller de bazı faktörlerin etkisi ile üst üste gelmiş gözükürler.
Bir resim yaparken, eğer bir obje diğerini örtüyorsa bize yakın olan objenin diğer objeyi örttüğünü anlarız. Gerçekte birbirlerinden ayrı boyutta olan objelerden biri daha küçük diğeri daha büyükse resimde küçük olanın daha uzakta, büyük olanınsa daha yakında olduğunu algılarız. Birbirine paralel çizgiler eğer bir noktada birleşiyorsa e diğer noktada da ayrılıyorlarsa birleştikleri noktanın bizden uzak, ayrık oldukları noktaların da bize daha yakın olduğunu düşünürüz.
İki figürün belirli bir boşlukla yan yana gelmesi bizde birbirine paralel ve figürlerin birinin diğerine göre daha önde olduğunu algılatır. Eğer bu iki figürden birisi diğerinin üzerine gelip bir kısmını örterse bir bütünlük sağlanmış olur. İşte bu bütünlük bu iki figürün paralelliğini ve derinliğini daha da şiddetli algılamamıza neden olur.
Görsel alan hiçbir zaman boş bir yüzey gibi dümdüz, tamamıyla derinliksiz değildir. Görsel alan görsel dünyanın sahip olduğu değerlerin azaltılmış haline sahiptir. Görsel dünyanın derinliği eni ve boyu kadar görülebilir.Bu derinliği ancak tek gözümüzü kapatarak azaltabiliriz, bu azaltmayı odaklaşmış olduğumuz noktadan çok görsel alanın sınırlarına gözü kaydırarak daha da çoğaltabiliriz. Eğer bacaklarımızın arasından eğilip baş aşağı bakacak olursak ve de süreyi uzatırsak derinliğin iyice azaldığını görebiliriz.