GELECEĞİN SANATININ BELİRLENMESİNDE GENÇ SANATÇILARIN ÖNERİLERİ
MakalelerGELECEĞİN SANATININ BELİRLENMESİNDE GENÇ SANATÇILARIN ÖNERİLERİ, SANAT VE TASARIM EĞİTİMİ AÇISINDAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 3.ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ SERGİSİ
Yaratıcılık bilgi birikimleri, yaşantı ve deneyimlere dayalı yeniye ve bilinmeyene doğru atılma yürekliliğini göstermektir. Bu anlamda sanatın tavrı pratiğinde özgündür. Bu pratiğin ön koşulu olamayacağı gibi tavır olarak da doğru olması beklenemez.
İnsanlık tarihi boyunca yaratıcılık çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Uzun zaman mistik bir çerçeve içerisinde, tanrısal güç, deha olarak ele alınan yaratıcılığın bugün, çeşitli etmenlerin sonucunda meydana gelen kompleks bir bütünü oluşturan bir yeti olduğu çeşitli biçimlerde ifade edilmiştir. Bu etmenlerin başında, sosyal çevre, bireysel deneyim, duygusal zeka ve eğitim gelir. Eğitimin önemi üzerine Platon ve Aristotales başta olmak üzere antik çağdan günümüze düşünürler tarafından bir çok düşünce geliştirilmiştir. Bu gün sanat eğitimi konusunda var olan farklı düşüncelere rağmen eğitimde başarının koşulu yaratıcı kişiliğin çözümlenmesini doğru yapmak ve uygulamada benzer nitelikte sanat pratikleri benimseme döngüsünde olmayan bir ortam oluşturmak olduğu söylenebilir.
Yaratıcı kişide olması gereken ve merakla başlayan, buluş yapma yetisi, merak, imgelerle düşünebilme, araştırıcı ve serüvenci düşünebilme, yeni bileşimler kurabilme, içsel dünyasını dış dünyanın uyarılarına açık tutup harekete geçirebilme, duyularını iyi değerlendirebilme, öğrenme merakı ve görsel dünyayla ilgili olabilme, düşüncelerinde esneklik ve özgünlük, çevresinde olup bitene duyarlı olabilme, sürekli iç ve dış dünya ile iletişim kurabilme gibi özellikler eğitimle geliştirilir. O halde çağdaş sanat eğitiminin amacı kişinin duyularını harekete geçirebilen , etrafındaki olguları dünya ölçeğinde algılayabilen ve eleştirel tavrı olabilen bireylerin yetişebileceği bir ortam oluşturmaktır.
Eğitimde bilginin önemi yadsınamaz, hele söz konusu çağdaş sanatsa, fakat her öğrencinin de sosyal bir entelektüel olması da beklenemez . Ancak yaşadığı dünyayı algılama ve bunları yorumlayabilme becerisi kazandırılabilir. Her öğrenciyi ilgi alanlarına odaklayarak dış dünyayı belirginleştirmek için kullanılan iç bakışın etkileşimi sonucu yeni imgeler yaratılması sağlanmalıdır.Bu sayede duyuları ile algıladığı dünyayı eliyle nasıl yeniden ortaya koyduğu, bunu kafası ve yüreğiyle nasıl özümsediği ve başkalaştırdığı duyumsatılabilir. Sonuçta yaratılan imgeler sanat ve bilim için temel oluştururken aynı zamanda entelektüel gelişimimizi de sağlar.
Dış dünyanın optik karmaşası fiziksel bir güç alanı oluşturur. İnsanın gözü bu güç alanın içerisinde sürekli bombardımana tutulmaktadır. Dış güçlerin bu optik etkilerini sinir sistemimiz sayesinde algılar ve bunu iç dünyanın kuvvetleriyle özümseyerek kendi değer ölçülerimize göre şekillere, figürlere dönüştürürüz..
Başka bir deyişle bir görüntüyü algılamak bir biçimlendirme sürecine katılmak anlamına gelir, bu özel bir çaba gerektiren yaratıcı bir eylemdir.En basit yönlendirme biçiminden, sanat yapıtının en kapsamlı plastik birleşimine değin hepsinde ortak ve önemli bir temel vardır.Görsel alanın ve duyusal niteliklerin izlenmesi ve bu niteliklerin düzenlenmesi sonucunda kişinin gördüğünden bağımsız olarak görsel imajın her gerçekleşmesi bir yeniden biçimlendirme olarak karşımıza çıkar.Plastik görüntü deyimi bir düzenleme süreci yoluyla gelişmiş bir biçimdir.Plastik görüntü canlı organizmanın sahip olduğu tüm özelliklere sahiptir ve kendi alanlarında faaliyet gösteren, bu alanlar yoluyla sınırlandırılmış olan etkileşim halindeki kuvvetler yardımıyla var olur. Organik, uzamsal bir birliğe sahiptir.Başka bir değişle Plastik görüntünün davranışı, onu meydana getiren bireysel parçaların davranışı tarafından belirlenmez, aksine parçalar bütünün doğası tarafından belirlenir.Bu nedenle plastik görüntü, dinamik birliğine çeşitli bütünleşme düzeyleri yoluyla denge , ritim ve uyum yardımıyla oluşan kapalı bir sistemdir. Çoğunlukla bu sistem 3. Uluslar arası öğrenci trienali sergisine Türkiye’den katılan üniversite öğrencilerinin çalışmalarında görülmekteydi.
04 haziran da açılışı yapılan 3. Uluslararası Öğrenci Trienali ile Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tüm dünya Güzel Sanatlar ve Tasarım alanında verilen çağdaş sanat ve tasarım eğitimini ortaya koyacak bir sanatsal etkinliği daha gerçekleştirdi. 26 ülkeden 46 kurum öğrencilerinin katılımı ile gerçekleşen Trienal sergisi 4 farklı sergileme alanında (M.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Galerileri, Kibele Sanat Galerisi, Capitol, Valide-i Atik Külliyesi) 27 haziran tarihine kadar devam etti.Katılım açısından olduğu kadar iş önermeleri açısından da örnekleri arasında en büyük sanatsal etkinliklerden birisi olan 3. uluslararası öğrenci trienali Bir başka yanıyla sayın Marmara Üniversitesi Rektörü Prf.Dr. Tunç Erem ve sayın Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prf.Dr. Hüsamettin Koçan’ın kişisel gayretleriyle Mimar Sinan Yapısı olan Tarihi “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı” sanat dünyasına kazandırmıştır. Triaenal’le birlikte Güzel Sanatlar Fakültesi kullanımına verilen “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı”, Nurbanu Sultan Tarafından Mimar Sinan’a Yaptırılmış bir mimari eser.Bir dönem akıl hastalarının tedavisi için bir hayır kurumu olarak, 1865’te İstanbul’da görülen kolera salgınında hastane olarak, kullanılmıştır.Bir dönem askeri depoya dönüştürülmüş ve 1978’de Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş. “Dar-ül Hadis” bölümü bu tarihten itibaren cezaevine dönüştürülmüştür. Yapının aşhane, tabhane ve kervansaray bölümleri ise meslek lisesi öğrencilerine ev sahipliği yapmıştır. Toptaşı “Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı” sergisi geçmişi temsil eden Mimar Sinan estetiğiyle günümüz modern sanatının estetiğini buluşturması açısından başka bir öneme sahipti. Yapı uzun bir süre doğa koşullarına terk edildiği için ayrıca doğa kendi sanatını zaman içerisinde ilmik ilmik dokumuştur. Mekanı gezerken Mimar Sinan’la aynı dönemler yaşamış meslektaşı ve 300 den fazla bilimin ilk kurucusu olan Leonardo da Vinci’nin ressamlara söylediği şu sözleri akla geliyor. “ ….Düş güçleri uyarmaları için nem lekeli duvarlara ve karışık renkli taşlara bakmaları yeterlidir” Bu mekanda görebilene düşsel güçlerin uyarımı için olduğundan fazla malzeme var.
Serginin geneline bakınca sergi katılımcı ülkelerin öğrenci çalışmalarıyla Güzel Sanatlar eğitimindeki yaklaşımları irdelemek açısından da oldukça ilginç verilerle dolu. Küresel dünyadan ve iletişim çağından bahsederken işlerin birbirlerine yaklaşımı gözlenmesiyle birlikte eğitimin belirleyici tutumu da ortaya çıkmaktaydı. Katılımcı ülkelerden Türk Üniversitelerinden sergilenen işlerden kurumların nasıl bir öğrenci tipi yetiştirme isteklerinin sonuçları gözlemlenirken batılı kurumların nasıl bir eğitim modeli üzerinde düşündüklerini görülebiliyordu. Türkiye Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakülteleri açısından bakılınca yöntem ve teknik öğretmenin marifet olduğunu sanan eğitimci tipinin aile ve orta eğitimde de modellenmiş öğrenci kitlesi üzerinde, kendi sanatsal pratiklerini ortaya çıkardıklarını görüyoruz.
Günümüzde bilim ve teknolojinin hızlı gelişimi, bilgi birikiminin en üst düzeye ulaşması, yeni kavramların ve farklı görsel değerlerin oluşması sanatçı kişiliğinde algıyı etkileyen ve buna bağlı olarak yaratıyı değişken kılan etkenlerdir.Sergi yeni medya teknolojisinin ürettiği anlatım araçlarının öğrenciler tarafında yoğunlukla kullanılması açısından da dikkat çekmekteydi. Sanat dünyasında yeni deneysel alan oluşturan bu araçlar sanatçıların yeni imgeler oluşturmalarına olanak sağladığı gibi sanat anlayışlarında da kaçınılmaz olarak değişikliğe neden olmuştur. Bu doğrultuda gelişen dinamiklerin çağdaş genç sanatçılarda bir tür görselleşmesidir bu sergi. Görüntü ve ses boyutu gibi iki temel öğenin birlikteliğini oluşturan Video Art’ın genç sanatçılar tarafından çoğunlukla tercih edilmesinin birden çok sebepleri olduğu kesindir. Bunlardan birkaçı; üç boyutlu görüntünün cazipliği, kolay ulaşımı, kısa sürede üretim ve üretilen görüntülerin en kısa sürede birden çok mekanda yanılsama olarak izlenmesi v.b.
Sergide medya teknolojisinin ürettiği anlatım araçlarına kafa tutarcasına üretilmiş işler de vardı.Bunlardan bir tanesi Fakülte Sergi Salonunda İsviçre Valant Güzel Sanatlar okulundan 250×250 cm boyutlarında desen adlı iki çalışmasıyla yer alan Zsusanna Gilice’nin çalışmasıydı. Desenle oluşturulmuş topoğrafik bir görüntüye benzeyen bir örgü. Zamanın arkeolojiyle kurmuş olduğu ilişkiye benzer bir ilişkinin varlığını sezinleten bir duyarlılıkla yapıldığı gözden kaçmıyordu.
Finlandiya, Helsinki Sanat ve Tasarım Üniversitesinden Minna Vaisanen’ in “Görülmeyen varolmayan “ adlı projeksiyonla duvara yansıttığı çalışması mekan duygusunu gölgelerle yansıtarak izleyenlerde farklı algılara neden oluyor. Eski Yunanca’da gölge ışıkla yazmak anlamına gelir. Gölge karmaşık yapısı ve metefor olarak pek çok sanatçıya düşünme ve üretme kaynağı olmuştur.Genç sanatçı gerçek dünyaya ait olmayan bir öğeyle yine gerçek olmayan bir mekan duygusu yaratarak anlam yanılsamasına sebep oluyor. Gerçek dünyayla kurmuş olduğu durağan ve kontrast ilişki görüntüye izleyicinin katılımıyla çoğalarak insan özünün imgelenim dünyasındaki simgesini oluşturuyordu.
Gölgeler dünyası canlı dünyanın dibinde ,hareket eden canız dünyadır ve gölgeler uzantısı oldukları nesnelerden çok ışığa aittirler. M.Ü.G.S Fakültesi 3 kat sergi salonunda ki bir odada Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden gurup çalışması vardı.(2. sınıf öğrencilerinden: Nilüfer Pekcan, Derya Demirci, Kazım Durmaz, Vildan Yiğit, Aliye Uygun, Hamit Memiş, Haydar Duran, Elif Hız, Abdullah Caner, Oktay Karakuş, Volkan Aslantaş, Taylan Tanrıkul, Bekir Türkcan, Ferit Arıkan. 3.sınf öğrencilerinden: Özcan Aydemir, Rahime Karabulut, Erhan Utku, Savaş Göker, Belgin Yeloğlu, Esin Türkay, Fadime Özcan, Fırat Saraç, Hatice Dönmez, Sehmuz Beke, Muberra Albayram, Fatma Yılmaz, Baran Yılmaz, Hüseyin Aydemir, Zekena Gürses, Serkan Tekgöz). Sergiye katılan öğrenciler polyesterden yapmış oldukları figürleri aydınlatılarak duvarda oluşturulan yapay gölgelerle ilişkilendirmişlerdi. Loş bir ortamda hareketsiz ve boş olan figürler gölgelerle hareketlendirilmiş, varlıkları gölgeler gibi gerçek dünyaya ait olmayan nesneler oluşturulmuştu. Işık bu çalışmada hem fiziksel anlamda hem de tinsel anlamda (içsel ışık) olarak varlığını gösteriyor. İnsanın içerisindeki ışığı yansıtarak gölgelerle yanılsamalı bir yaşam oluşturulmuştu. Ayrıca duvarda hareketlenmiş gölgeler ve figürlerden yansıyan ışık ister istemez batı uygarlığının düşüncesini ve sanatını derinden etkileyen Platon’nun “Devlet” adlı yapıtının yedinci kitabındaki (Mağara) insanın bilgiye ulaşma sürecini ele almak için yarattığı mizansene bizi götürüyordu.
“Valide-i Atik Külliyesi Kervansarayı” gibi bir yapıya gelip de onun üslubundan ve belleğinden etkilenip iş üretmemek olur mu.? İşte Almanya’dan Leipzig Görsel Sanatlar Akademisi öğrencilerinin (Schellbacı Kılian, Sebastian Matthıas, Jan Thomanek, Sandy Craus, Silke Mamro).ortaklaşa gerçekleştirdikleri 3 farklı iş mimariyi kendine referans alan işler olarak oldukça başarılıydı. Giriş avludaki motifli (çok az motifler kalmış) büyük kubbenin merkezinden uzatılan kablo tam merkezin orta noktasında tabana monte edilerek hareket verilmiş. Merkezin çapını baz alan kinetik bir hareket oluşturulmuştu . Bir zaman makinesi gibi çalışan aygıt izleyene geçmişle bu günü zaman açısından birbirine yaklaştırırken otoman bir kültürün tek merkezli güç hareketini mimari yapıyla özdeşleştiriyordu sanki.
Bir diğer çalışma merkez avluya çıkış yolunda duvarlara yerleştirilen ses aygıtlarıyla mekana ses verilerek mekanın sessizliğini bozuyor. Mimarinin terk edilmiş, sessizliğe itilmiş belki de varlığını boçlu olduğu yaratığın sesini özlediği mekana özlemini gideren bir insan kalabalığın sesi verilerek artık yalnız olmadığı anımsatılıyor. Salı pazarından alınan ses efektlerinin coşkusu mekanın sessizliğini bozuyor.
Meydandaki kare avlunun girişinde mimarinin geçmiş belleğinden alınmış objelerle oluşturulan düzenek ise yine mimariye ait kemer formda yerleştirilerek mimari yücelten, onun zamana karşı meydan okuyuşunu alkışlamaktadır. İmam Hatip lisesi olarak kullanılırken mekanı dolduran ve yaşananlara şahitlik eden atılmış sıraları üst üstte ekleyerek girişteki kubbeye eşlik eden bir kemer formuydu.
Orta avluda bulunan bir diğer odada mimarinin yaşam serüveninde var olan kavramlardan bir tanesi ortaklaşa yapılan video çalışmasıyla dikkat çekmekteydi.Sansür belki de bu mekan işin seçilmiş en doğru kavramlardan bir tanesi. Bu mimari hapishane olarak kullanılırken sansür yüzünden bir çok ünlüyü zorunlu misafir etmiş ve onların anılarıyla belleğini genişletmiştir.Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin (Tuba Oguzalp “Mühür”, İlknur Alparslan “Geri Tıkım”, Buket Uygur “Kapılar”, Işık Kavuzlu “Yaşamış mı o”, Simla Zeynep Zorlutuna “İdeo-Motor”) ortak çalışmaları hem teknik ve hem de önerme aşışından başarılı bir işti.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 3.Uluslar arası Trienal sergisi genç sanatçılar tarafından bugünün sanatını nasıl algıladıkları ve geleceğin sanatını nasıl belirledikleri, bu anlamdaki önerilerini görmek açısından önemli bir sanat etkinliğiydi. Ayrıca sanat ve tasarım eğitimine yeniden bakmak, eğitimi çağın değerlerine göre yeniden oluşturmak gerekliliği ortaya koyması açısından da sanat eğitimcileri için kaçırılmaması gereken bir sanat olayıydı.
KAYNAKLAR
.Gibson James,”The perception of the visual world” Originally Publihed in 1950 by Houghton Mifflin Company, Boston.
. Devabil KARA, “Sanatçı Kişiliğinde Pisikolojik Algı” Sanatta Yeterlik Tezi, 1993
. Stoıchıa, Victor I, “A short History of Shadows” Published by Reaktion Books Ltd, London,1997
.